22 Ekim 2012 Pazartesi

Test


Bugün itibariyle Kemal Kılıç İmam Altınbaş tarafından yetkilendirildi ve teknik direktör oldu. Hayırlı olsun ve umalım ki armaya yakışan duruşla, pes etmeyen bir yapıyı artık sahada görelim. Hocanın geçmişi, çalıştırdığı takımlar ve orada yaşadıklarını bir kenara bırakarak kesinlikle ön yargılı yaklaşmadan bu zor zamanda görevi kabul eden Kemal Kılıç sonuna kadar desteği hak ediyor ki zaten bu konuda şüphem de yok. Hocanın ligi ve  oyuncuları tanıması mutlaka bize zaman kazandıracaktır. Ayrıca hırslı ve atak oyun anlayışı da iş yapacaktır. Tabi Ümit İnal'ın da yardımcısı olması camiayı tanıması açısından faydalı.Zaten şu andaki durumdan kötüsü olamaz.
Ancak şu anda olabilecek en iyi seçenek Kemal Kılıç mıydı orada şüphelerim var. Raşit Çetiner, Mtin Diyadin hatta Mutafa Denizli gibi opsiyonlar dururken Kemal Kılıç'ın tercih edilmesinde umarım yönetimin günü kurtarmak ve tepkiyi hafifletmekten başka amaçları ve beklentileri vardır. Çünkü bugüne kadar olan tercihleriyle genelde günü kurtarmak amacıyla işler yapan yönetimin artık getirdiği hocalar ya da futbolcular değil kendisi test ediliyor. Artık bundan sonraki kararları ve tercihleri daha göz önünde olacaktır. Başarılar Kemal Kılıç.

7 Ekim 2012 Pazar

Sorunlar ve Sahipleri

Ne maç yorumunu yapma  ne tribünlerin durumunu anlatmak ne de hakemlerden bahsetmek gelmiyor içimden. 2 yıldır tek eksiği gerçek çim olan Gürsel Aksel'i bırakıp İnciraltı'na gidip hala şikayet konusu olan zemini bile düzeltemeyen yönetime de bir şey söylemeyeceğim. Büyük vizyondan bugüne kadar hırslı ve camianın hedefleriyle paralel hedefleri olan bir hocayı ve futbol aklı olan kulüp için çalışma bir direktöre görev vermeyen başkana da sözüm yok. Adı profesyonel ama bırakın baskı kurmayı sesimizi duyurmak için bile adam başı bir megafona ihtiyaç duyduğumuz Atatürk Stadı'nda oynatmayı -her türlü başarısızlığa rağmen- bir sıra fazla reklam tabelası ve kendilerine yönelecek eleştiri ve olası tepkilerden kaçmak için mazeret olarak kullananların da bu yazı da yeri yok. Kendi kurduğu takıma orta yaptıramayan, şut çektiremeyen, gol attıramayan hocanın her hafta sunduğu değişik bahanelerin de ben m atayıma varan bencilliklerinin ve düşüncesiz çıkışlarının da kıymeti burada yer alacak kadar değil. Bu bloğun derdi tasası arma. Burada ancak arma nasıl yüceltilir bu konuşulur.
Hiç birinin olmayacağından emin olduğum halde bir kaç önerimi en azından arma sevdalısı kardeşlerimle paylaşmak istiyorum. (Neden olmayacağını olamayacağını merak edenler için http://isyanmarsi.blogspot.com/2012/10/yazdaki-baskan-bulun.html)
Hemen yarın maçların Alsancak'ta oynanması için başvuru yapılması gerekiyor. Ne olursa olsun bu takımın artık Atatürk stadı garabetinden kurtulması lazım. Bunun dışında futbolculuk kariyeri olan bir kişinin sportif direktör olarak göreve başlaması hem takıma çek düzen verir hem de hocanın üzerindeki baskıyı alır hocanın da bazen değişik fikirlere ihtiyacı olabilir. Kulüp genel müdürünün daha çok basında yer alması ve takımın özellikle hakem konusundaki sorunlarını daha sık ve daha yüksek sesle konuşması şart. Bu takımın sahipsiz olmadığını göstermek ve taraftarın aşırı tepkileriyle alınabilecek cezaların önüne geçilmesi için bu gerekli. Sorun bireylerde olduğu kadar zihniyette. Bu kadar.

2 Ekim 2012 Salı

Yazıdaki Başkanı Bulun


Biat kültürü, doğu toplumlarında çok belirleyici bir olgudur. İlk çağlardan itibaren güçlü olanın güçsüz olanları yönetirken onlardan beklediği bir sadakat göstergesidir. Çünkü erk sahibi için salt kendisi için çalışılması önemli değildir. Çalışanların kendisine aşırı saygı duyup onun yönetme egosuna karşılıksız ve tereddütsüz tapması da yani biat etmesi daha önemlidir. Çünkü böylelikle azla yetinip kendi otoritesi için sorun çıkarmayacak bir yapı oluşturmak mümkün olur. Daha fazla para, daha fazla mülkiyet, daha fazla ego ancak böyle devam edebilir. Ülkemizde de özellikle iç kısımlarında bahsettiğim biat kültürünü görebileceğimiz örnekler mümkün. Sadece en tepede  olduğu için eleştiri kabul etmeyen, her şeyin en iyisini en güzelini onun bilebildiği bütün kararların bilgisi olsun olmasın onun alabildiği durumlarla devamlı karşılaşıyoruz.
Gelelim bunların burada yer alma sebebine. Şimdi bir şirket düşünün. 15 yıl önce kurulmuş. Alanında en başarılılar arasına giren çeşitli organizasyonlara sahip. Sonra da belli sebeplerden dolayı bağlı olduğu holdingin iflasından dolayı o da gitmiş. Tek mal varlığı profesyonel futbol takımı olan bu şirket bir kç yıl devamlı birilerinin rant kapısı, reklam aracı olarak kullanılmış sonra da sahip olduğu profesyonellik yetisini de kaybetmiş. Bir şekilde tutkulu taraftarları tarafından ayakta tutulmaya çalışılmış ama ancak elden gelenle alınan sonuçlarda belli. Ardından bu şirket bir devlet kurumu tarafından satışa çıkarılmış. İhaleye girenlerden sadece biri İzmirliler tarafından bilinen bir konsorsiyum. Diğerleri pek bilinmeyen holdingler. Sonuçta ihaleyi bir grup kazanıyor hem de çok fazla olmayan bir paraya.
O günden günümüze kadar olan süreçte ise 5 yılda 4 lig yükselen profesyonel futbol takımı. Her sene alınan ve % 90’ı ertesi sene gönderilen futbolcular. Ortalama 1,5 yılda bir değiştirilen teknik kadro ayrıca idari kadrodaki sürekli bir sirkülasyon. Tercih edilenleri hemen hepsi gücü kabul etmiş, buna ses çıkarmayan yapı da insanlar. Yani biat etmese bile sorun yaratmayacak ve verilen görevi usulca yerine getirecek ve giderken de isyan etmeyecek, yanlışları söylemeyecek kişiler. Onun dışında taraftarlara hizmet sunan takım ürünlerinin satıldığı üç mağaza. Yıllardır dillerden düşmeyen kurumsallaşma sözü.
Holdingin başkanı son 1,5 yıla kadar İstanbul’dan atadığı idari ve sportif temsilcileriyle bu şirket yönetmeye çalışmış nacak baktı ki olmuyor geçen senenin yarısından itibaren sportif yetkileri teknik kadroyla paylaşıyor. Haliyle tepkiler ve eleştirilere direk muhatap olunca belki de kendisine biat edilmediğini anlayınca da gazetele düşen tehditvari konuşmalarıyla aslında nasıl bir yapı beklediği ve istediğini de ortaya koymuş oldu. En sonda yazacağımı en başta yazayım. Ne bu şehrin ne de bu takımın genlerinde birilerine biat etmek yoktur.
Toplantıda anlattıklarına gelince.( http://www.yeniasir.com.tr/Spor/2012/09/21/herkes-gider-kalpar-kalir) Şehirden maddi ve manevi destek almadan yıllardır çalıştıklarını söylemiş. Bu gerçeği şirketi almadan önce kulüp binasının yakınlarında herhangi birini durdurup sorsaydı öğrenirdi zaten. Bence bu gerçeği göremeyen danışmanlarına sormalı bunu hesabını.  Taraftar ve camiadan manevi destek görmediğinden şikayetinin ise haklı tarafları var. Sabırsız bir kitlenin varlığı inkar edilemez ama taraftara sunulan her şeyin kabul edildiği bir yer dünyada yok. Taraftardan beklenti maç gitmek, forma almak ise onu zaten herkes fazlasıyla yerine getiriyor. Elbette güncel durumlar hakkında, gördükleri şeyleri eleştirme hakları var. Çünkü normal koşulları yaşamadı bu insanlar. Dibe vurmanın canlı tanığı olan bu kişilerden normal tepkiler beklemek biraz haksızlık.Geldiğinde tesislerdeki kek elektrikten bahsediyor ve maddi olarak yaptığı harcamalardan ve bunu karşılığını alamamaktan  bahsediyor. Taraftarlardan hemen hepsi zaten başkana müteşşikirdir. Bu şirkete ve bu kulübe yatırım yaparak bugünlere getirdiği için. Ancak kulübün ve şirketin maddi durumunu bilerek satın aldı –ki zaten maddi durumu bu kadar kötü olmasaydı o kadar az bir maliyete satın alamazdı. O yüzden de harcadığı paranın maddi karşılığı olmayabilir ama manevi olarak büyük bir kitleden saygı kazandı.
Ancak sayın başkan tehdit etmek çok yakışıksız bir durum. Ben zaten zamanı gelince bırakacağınızı ve bu şirketi satacağınızı düşünüyorum. Tamam maddi olarak çok şey verdiniz bu takıma. Tamam belki profesyonel bir yapı da oluşturdunuz. Ama hala elimizde sadece 3 tane mağaza ve Gürsel Aksel var. Hala derneğe üye alınmıyor. Üye alımını tekrar açın. Sizin kotanız da olsun. Her sene üyelerin %75’i sizin olsun ama bizde üye olalım Hani dediniz ya bırakırım diye. Siz bıraktıktan sonra biz sahip çıkalım. Son olarak sizin takıma kattıklarınız belli ancak bir de bu takımın, bu armanın size ve şirketlerinize, tanıtımınıza kattıklarını düşünün.  Takımı belli noktalara getirdiniz ama bu armada size çok katkı sağladı.

Bu yazıyı on gün önce yazdım ama şimdi paylaşıyorum.Denizli maçından sonra siteye koymam ise bu ortamın nasıl oluştuğuyla alakalı. Takım kötü, teknik kadro formsuz, yönetim sessiz. Bence şu andaki durumun temel nedenlerinden biri takımda isyan edecek birilerinin olmaması ve en başta zaten böyle oyuncuların tercih edilmemesi. Kaptan İlhan'ın çabaları yetersiz kalıyor. Bu takım Süre Lig'e çıkabilir bir şekilde ama artık takımın şu anki durumu tarihten gelen karakteriyle taban tabana zıt. İlk zorlamada geri çekilen, savunmaya geçen değil mağlup olsa da isyan edebilecek  insanların takımın her kademesinde olması gerekir ancak olası gidenlerin yerine geleceklerde aynı karakterde insanlar olacak görünüşe göre. Sahadaki sonucuçları yönetim zihniyetinden ayrı düşünmek mümkün değildir.Sanırım sorun herşeyden önce yapının kurulmasında. Yapının karakterle uygun olmasından  sonra yapıda yer alanların eksiklikleri tartışılabilir. Son olarak sonucu sahadaki 11 adam alır ama o şartları saha dışındakiler yaratır.
Not: Başlık kardeşim MİK'ten. Teşekkürler

29 Eylül 2012 Cumartesi

Çözümü İstemek

Perşembe akşamından beri aklı başında her Göztepeli'nin olduğu gibi benim de canım sıkkın. Aslında son birkaç yıldır süregelen durumun artık herkes tarafından çok büyük sorun olarak görülmeye başlandığını düşünüyorum. İnternetteki yorumlar bunu gösteriyor. Yazıya başlarken belirtmeliğim ki hiçbir taraftar organizasyonuyla organik ya da resmi bir bağım yok. Fikri olarak mevcut durumda birine dahil olmam da imkansız.


Kupa maçı olmasına rağmen fena sayılmayacak bir kalabalık toplanmış, öğrenci-genç ağırlıklı bir tribünde aklı başında insanlar ve ceberrut çevik kuvvet korkusu olmasa ciddi olaylar çıkabilir hatta kan bile dökülebilirdi. Neyi paylaşamadıklarını inanın anlamıyorum. Aynı tarafı desteklerken, görünürdeki amaç aynıyken kendi tarafındaki insanı resmen düşman olarak görüp onu etkisiz hale getirmeye çalışmak, omuz omuza haykırdığın arkadaşına karşı duyulan bu kör öfkenin amacı ne olabilir zihnimin sınırları bile cevabı bulamadı. Aklıma gelen iki şey var. Ya ortada çıkar var ya da saplantılı obsessif bir sevgi hali. Yani benim sevdiğimi benden çok kimse sevemez hatta benden başka kimse sevemez düşüncesi. İkinci ihtimalin çok romantik olduğunu kabul ediyorum ancak yaşanılan onca kötü olaydan sonra yönetimden nemalanan taraftarların olabileceğini düşünmek istemediğim için aklımın bir oyunu da olabilir bana.


Çok çabuk bölünüyoruz. Aslında amacın bir olması, sesin tek çıkması, tepkinin tek bir şey için olması gerekirken gelinen bu noktada artık amacın ne olduğu ya da ne için haykırıldığı çok karışık bir hal aldı. Stada maça gelenlerin bir kısmı karşılıklı birbirine bağırarak herhalde deplasman takımının seyirci eksikliğini gidermek istiyorlar sanırım. Geriye kalanlar ise bir gözleriyle maçı izlemeye çalışırken bir gözleriyle de acaba tribünün diğer tarafında ne olacak, polis ne zaman girecek tribüne diye yay gibi geriliyor. Maça çocuğuyla, eşiyle, kız arkadaşıyla, küçük kardeşiyle gelenlerin sıkıntısını anlatmaya gerek bile yok. Sonra neden seyirci sayısı artmıyor diye soruyoruz ya sorunun kaynağı hepimizde maalesef.

Gelelim mevzunun çözümüne. Herkes kendince bir çıkış yolu düşünüyordur. Benim çözümüm biraz daha geniş. Kaç tane grup ya da topluluk varsa bir araya gelip kendi içlerinden ya da hepsinin saygı duyacağı birini lider olarak seçmeli. Bu amigo falan değil direk tribün lideri olmalı. (Ultraslan'ın eski lideri rahmetli Alpaslan Dikmen gibi.) Grubun adı önemli değil.Tek çatı altında bu çatıyı oluşturanlarda belli sınırlar içinde faaliyetlerine devam edebilirler. Tribündeki tezahüratlardan deplasman organizasyonlarına kadar her şey de tek vücut olarak hareket etmek bu işin çözümü için bence en önemli adım olur. Tabi yanında gruplardan birer arkadaş olsun ki sıkıntıları, şikayetleri, önerileri tartışabilsinler. Tabi öncelikle bu kişiye herkesin saygı duyması  ve kabul etmesi olmazsa olmaz şart.
İkinci adım ise deplasman organizasyonlarının düzeltilmesi. Deplasman maçlarına neden gidildiğine karar verilmeli .Armayı yalnız bırakmamak, futbolcuları yüreklendirmek için mi yoksa mevzu çıkarmak için mi? Deplasmanda bir şekilde kavgaya karışan genç çocuklar İzmir'de tribünde ali kıran baş kesen oluyor. Bu noktadan sonra onların kontrolü daha da zorlaşıyor.
Son olarak da tribünde kendi içimizde bir kontrol mekanizmasını yaratmamız lazım. Tribünde olay çıkaran, rahatsız edecek kadar kontrol dışına çıkmış insanları bir şekilde bize uymalarını sağlamamız çok önemli. Biz ne kadar görmemezliğe gelirsek Gölcük maçındaki manzarayla daha sık karşılaşırız. Sorunun kaynağının hepimiz olmasının sebebi de budur.Zaman artık tartışma değil çözüm zamanı. Tabi herkesin kendine sorması gereken en önemli soru "Çözümü istiyor muyuz?"
Uzun lafın kısası tribün grupları da karar vermeli. Biz neden varız? Ne için bağırıyoruz? Amacımız ne? Eğer aralarında bu sorulara Göztepe dışında başka bir cevap veren varsa- ki ben olduğunu tahmin etmiyorum-aralarından hemen uzaklaştırmaları lazım. Yoksa da güçlerini kendi aramızdaki iktidar kavgalarına değil de  Göztepe için kullanmalarının zamanı geldi. Bu sene kadro iyi eğer tribünde bütün olursak hem daha kalabalık oluruz hem de daha güçlü oluruz. İşte o zaman kimse duramaz karşımızda.
Yazının sonu: Göztepe bir semt takımı olarak kurulmuştur ancak zamanla bütün İzmir'in takımı olmuştur. Göztepe'nin doğduğu yer Güzelyalı ise yaşadığı yer bütün İzmir'dir, sahibi İzmir'dir. Ancak şunu kimse unutmasın ki eğer Güzelyalı olmasaydı O sıkıntılı zamanlardan Göztepe çıkamazdı, kapanır giderdi.

16 Eylül 2012 Pazar

Maçtan Fazlasını Kaybetmek


Bazen bir maç kazanarak ya da kaybederek lig sıralamasından daha önemli sonuçlarla karşılaşırız. Bu maçla beraber aklı başında Göztepelilerin bile "acaba geçen senenin tekrarı mı?" diye düşündüklerini tahmin ediyorum. Bu mağlubiyette de 3 puandan fazlasına mal oldu. Hocaya olan güven azalmaya başladı. Daha 3. hafta ama görüne köy ne kılavuz istiyor ne de tabela. Hafta içi futbol takımının patronunun "Golü ben mi atayım?" açıklaması aslında göründüğünden daha fazla anlam içeriyor. Antrenörün görevi takımının kazanması için gereken taktiği, sistemi, kadroyu vs. sahaya sürmek. Ama maça sadece 1,5 forvetle çıkıyorsan ve gol atmak için stoperlerin arasındaki Bedi'ye atılan uzun toplardan başka formülünüz yoksa tepkilere karşı hazır olmalısınız. Bedi maçtan sonra dese ki " Hoca golü atmak için asisti de ben m yapayım?" hocanın cevabı ne olur çok merak ediyorum. Kazanmaya gittiğiniz bir deplasmanda 4 tane aynı tip orta hasa oyuncusuyla oynamaya kalkarsanız daha ilk yarıda havlu atarsınız. Kadroda ofansif orta saha olarak alternatifimiz yok ama bunu kanat oyunlarıyla çok rahat telafi edebiliriz. Halil'in şu maçta oynayan 14 adamdan daha kötü oynayabileceğini zannetmiyorum. Halil'in olmadığı kadro da Yasin'in olması çok ironik.
Kalede Kazım saha içinden kombine almış gibi. Tsyd'deki Altay maçında da bu maçta da gelen topları sadece izliyor. Kalede umursamaz ve soğuk duruşu da güvensiz yaratmaktan başka bir şey değil. Ayrıca kalede rotasyon olmaz. Bir hafta o bir hafta bu yaparsanız kaleciler form tutamaz sonra da rakipler bize jeneriklik goller atar. Defansla uyumu da pek sağlayamamış gibi. İstikrar özellikle savunmak için çok önemlidir. Beraber oynama alışkanlığı olmadan savunmada başarılı olmak hayalden öteye geçmez. 
Madem forvette geçen seneden İbrahim Şahin tutulacaktı kadroda Bradley'de kalsaydı. Bedi iki deplasmandır kolay pozisyonları atamıyor. İddiam şudur ki Bradley, Bedi'nin atamadığı pozisyonları atardı. Yasin için söyleyecek pek bir şey yok ama A takım idmanlarında yer alması şu anki formuyla bile zor. Israr edilecekse Halil'de ve Ali Kuçik'te ısrar etmeli hoca. 
Son olarak bu takımı Hüseyin Kalpar kurdu. Yani başarıdaki ödül gibi başarısızlığın da faturası hocanın üstünde. Yönetimden gelecek tepkileri de taraftar tepkisini de göğüsleyebilecek mi çok merak ediyorum. Hocanın geçmişine bakarsak bu eleştirilere tepki gösterebilme ihtimali var. O zaman işte her şey daha da sarpa sarar. 
İlk üç hafta itibariyle Göztepe taktiksel olarak krizde ve bu krizin tribünlerden tepki olarak sahaya yansıması ilk kötü sonuca bağlı. İlk olarak çözümün takım içinde aranacağını tahmin ediyor. Kadro ve taktik değişiklikleriyle belli bir aşamaya gelmeye çalışacaktır hoca. Ancak yine de herkesin kolay yoldan taraftarı sabırsızlıkla suçlamak yerine şapkayı önlerine koyup çıkış yolunu bulmaları şart ya da yeni bir yol bulmaları gerekiyor.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Atalay Abi


Atalay gideli 16 yıl olmuş. O eylül sabahı zihnimde sanki dün gibi. Karşı apartmandan Murat Abi'nin sesi titreyerek babama seslenmesi ve "Abi Atalay ölmüş" demesi ve hıçkırarak içeri koşması. 10 yaşındaki benim daha önce karşılaşmadığım bir şeydi. Kendimi bildiğimden ilk defa ölümle karşılaşıyordum. Sanki mahallemden bir komşum, bir abim öbür tarafa göç etmiş gibi hissettim. Az karşılaşmamıştık Gürsel Aksel'de. 10 yıllık bedenimin göğüsünde derin bir boşluk hissetmiştim. Tabi o zaman bilmezdim boşluk ne eksiklik ne. Büyüyünce anladım bu kötüleri. Gidenlerin mutlaka ve mutlak bir yerlerde bıraktıkları izleri büyüyünce tanıdım. Atalay'ın da gidişi de bende ki izlerden biridir.
Daha fazla ne nasıl anlatılır bilemiyorum. Çok bulanık anılarım var o zamanlarla alakalı. Sadece hatırladığım her golünden sonra tribüne koşan, Göztepe armasını seven ve onun için oynayan güzel bir insandı. Gidişi çok erkendi. Kendi hayatı içinde, bizim içinde çok erkendi. İnternette karşılaştığım Göztepeli bir kardeşimin yorumu belki de en dokunaklısı "Atalay gelecekti, dertler bitecekti". Ne Atalay çıktığı seyahatten dönebildi, ne ailesinin dertleri ne de Göztepe'nin dertleri bitti. Hatta kalanlar için gidenlerin boşluğu her gün daha da artar.
Atalay Abi sen bizi yukarıdan Gürsel Kaptan'la izliyorsun. Belki de o bizde kızdıkça onu sakinleştiriyorsun, bizi savunuyorsun. Belki de Göztepe Efsanesi'ni ilk ağızdan dinliyorsun. Neyse sen merak etme. Kulubün unutsa da ya da aklından çıksa da bu taraftar, bu arma durdukça sen de buradasın Atalay Abi Gürsel Aksel'de, Alsancak Stadı'nda, Güzelyalı Sahili'ndesin, Antalya Stadı'nda da beraberdik, sen de ağladın bizimle beraber Aliağa maçıyla amatöre düşerken de. İsyan Marşı yazılırken sen de oralardaydın, beki de fısıldadın bir iki satır.  Aramızdasın Atalay Abi, hep bizimlesin.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Yeni Sezon


Yorucu bir transfer döneminin ardından sezon başladı ve 2 haftayı geride bıraktık. Göztepe 2 haftada 0 puanda ama ışık var çok parlak. Önce transfer dönemini biraz irdeleyelim.
1 Temmuzdan bugüne kadar -hatta bu yazıyı yazarken bile bir transfer daha katılabilir takıma- bir Göztepe klasiği olarak yeni sezon için 14 yeni transfer yapıldı. Bir o kadar da giden var.Her ne kadar bir çoğumuz bu durumdan memnun olmasak da hala en azından kanıksadık. Yönetenlerin her yaptığı plan sezonluk ve çok iyi planlanmadığı için bu tür toplu değişmeleri görmemiz çok normal. Hatta geçen sezon olduğu gibi devre arasında bile tamamen değişiklik yaşadık. Gelen isimleri tek tek açıklamayacağım. Bazılarını zaten Tsyd dahil 4 maçta da izledik bazılarını ara sıra. Genel olarak ise defans dörtlüsü dışında alternatifli bir kadro oluşturulduğunu söylemek mümkün. Ancak defansta uzun süreli bir sakatlık takımı olumsuz yönde etkileyebilir. Onun dışında orta saha ve forvette geçtiğimiz yıllara göre daha geniş ve kaliteli oyuncular transfer edildi. Kalede çok ekstra bir  form düşüklüğü olmazsa sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Orta saha bence ligin en dengeli orta sahalarından biri ama bir ofansif yönü kuvvetli oyuncuyla tamamlanabilirdi fakat bu haliyle bile bence yeterli. Forvette ise tek sıkıntı İbrahim Şahin. İlk geldiğinde de transferine anlam verememiştim gidenlere bakınca bu takımda kalmasına da anlam veremiyorum.

Gelelim futbolun dışındakilere. Yönetim geçen seneki tecrübeden sonra bu sezon ki tecrübeden sonra bu sezona daha hazır girdi. Teknik direktör olarak tecrübeli bir isim seçildi. Transferlerin çoğu da hocanın isteği çerçevesinde yapıldı.  Kombine fiyatları da bir çok taraftarın bütçesine uygun belirlendi ancak tahminlerin altında kaldı. Forma sponsoru olarak dünyaca ünlü bir markayla anlaşılması da ilk başta önemsiz bir ayrıntı olarak görünüyor ama vizyonumuzun bir göstergesi olarak gayet önemli. Artık bundan sonrası sahadaki futbola ve bize tribüne kalıyor. Sahadaki futbolu yönetmek veya karışmak bizim işimiz değil ama tribünümüzü düzeltebiliriz. Zira tribündeki en ufak karışıklık hem emniyet hem de basın tarafından acımasızca cezalandırılıyor. Bununla ilgili gelecek günlerde bir yazı planım var.
Son olarak artık kulübümüze üye olsak fena olmaz. Bununla ilgili de bir inceleme planım var.
Yeni sezona iyi başlamadık ama en iyi yerde bitireceğimizi düşünüyorum. Bu takıma ve bize güveniyorum.


18 Haziran 2012 Pazartesi

Gurur


Perşembe akşamından sonra Güzelyalı'da herkesin yüzünde hala o mağrur ifade var. O muhteşem manzarayı gören insan zaten ya gurur duyar ya özenir ya da çaresizce izleyip sessizce evlerine dağılırlar. Evet hepimiz gururluyuz ama bu gururun sebebi ne atılan goller ne kazanılan kupalardır. On binler hiç bir davet almadan sadece arma için, sarı kırmızı renkler için perşembe gecesi sahilde bir kez daha gurur ateşini yaktılar. Size bu blogta bugüne kadar görüneni değil de görünenin arkasındaki gerçeği yazmaya kendimce gördüklerimi anlatmaya çalıştım. Şimdi de elimden geldiğince onu anlatmaya çalışayım.



Hepiniz az çok perşembe gecesi olanı biteni biliyorsunuz. Önce Alsancak vapuru geldi. Kardeşlerimiz uğraşmışlar. Vapuru düğün arabası süslemişler, her tarafı sarı-kırmızı. Ateş gösterisine daha bir saat vardı vapur yükünü boşalttığında. Arabayla Mustafa Kemal Sahil Bulvarı'ndan geçenler ilk şoku bu görüntüyle yaşadılar. Sahilde onları bekleyen kalabalığın en az 4-5 misli etraftaki kafelerde, Paten Sahası'nda İzmir'i yakmayı bekliyorduk. Bütün sevdalılar sahilde yerimizi aldığımızda ise herkesin elinde meşaleler yüreklerinde ise Göztepe aşkı vardı. Zaten bir çoğumuzun elindeki meşale değil yürekleri aydınlattı İzmir'i saat 10'u vurduğunda.


Şimdi biraz görünenin arkasına bakmaya çalışacağım. Başarısız bir sezon geçirdik malumunuz. Biraz da korktuk hatta. 3. hocayla sezonu tamamladık. 30'dan daha fazla futbolcu oynadı, istikrarın i'si bile yanımızdan geçmedi. Sahamız kapandı diyeceğim ama Dişi Göz Gözler İzmir'deki çoğu tribünden daha iyilerdi. Bazı kıt akıllılar neyin kutlaması diye düşünüyorlardır mutlaka çünkü ortada el emeği göz nuru bir şey yok. Biz var olmamızı kutluyoruz. Biz ayakta kalmamızı kutluyoruz. Biz herşeye rağmen biz olmayı başarabilmemizi kutluyoruz. Biz ıssız kuytu köşelerde ant içtiğimiz için bugün buralarda olduğumuzu kutluyoruz. Yoksa başarılar gelip geçer, şampiyon olursun, küme düşersin ama önemli olan karakterinden ödün vermeden ayatka kalabilmektir.
Son bölümde ise karşıdan nasıl göründüğümüzü anlatmak istiyorum. Mutlaka bu manzara karşısında tansiyonu düşen, afallayan çok olmuştur. Bazıları da işaret fişeği atarak organizasyonu bozmaka için ellerinde ve akıllarından geleni yapmaya çalıştılar. En azında kontrada olsa bir meşale şov beklerdim onlardan. Çünkü 14 Haziran Göztepe'nin kuruluş günüyse karşının da var olma günüdür ve bunu onların da kutlamaları gerektiğini düşünüyorum.Zaten fotoğraf herşeyi anlatıyor. Biz yaparız, biz yakarız onlar sadece izlerler...
Not: Son fotoğraf için www.gozgoz.tv sitesine  teşekkür ederim.

17 Haziran 2012 Pazar

Bugün

Bugün Babalar Günü. Hani derler ya evin direği diye. Gölgeleri yeter çoğu zaman. En önemlisi de gölgeleri hiç kaybolmaz. Bana Göztepe'yi anlatan, beni Göztepeli yapan büyük Göztepeli  babam Turan Reyiz'in  ve bütün Göztepeli babaların hatta bütün babaların günü kutlu olsun.

7 Haziran 2012 Perşembe

Doğum Günü

Biz insanlar için çok önemli tarihler vardır hayatımızda. Ailemizin doğum günleri, İzmirli olarak 9 Eylül, vs. Herkes kendisine göre çoğaltabilir bu tarihleri. Ama en önemlisi sevdiğimizin doğum günüdür. Önemlidir çünkü kendimizi onunla bulmuşuzdur, hayatımızın en önemli yerinde en kıymetli yerindedir. O yüzdendir ki ne olursa olsun iki elimiz kanda da olsa, sedyede de olsak ne yapıp edip o doğum günün sevdiğimize yaraşır bir biçimde kutlarız.
Bu girişi okuyan insanların bazıları neden bahsediyor diye sorabilir ama Göztepeliler benim neden bahsettiğimi anlamışlardır. 14 Haziran'dan bahsediyorum. Yolu bir kez Göztepe'den, Güzelyalı'dan geçen herkesin nasıl yüreğinin kıyısında da olsa bir Göztepe aşkı yatarsa, içinde Göztepe ateşi yanan birinin de 14 Haziran da ilk kıvılcımlar kalbinden çıkar.
Hepimzi en az bir kez tribünden haykırmışızdır bütün aşklardan önce Göztepe'nin geldiğini. İşte bu yüzdendir ki Göztepe'nin doğum günü yukarıda bahsettiğim önemli günlerin belki de ilk sırasındadır çoğu Göztepeli için.Bütün  planlar bu güne göre yapılır ayarlanamayanlar iptal edilir.



Yine bir 14 Haziran geldi. Bu salt bir spor kulübü kutlaması değildir. Bu isyan ateşidir, kabul etmemektir bize biçilen rolü, giymemektir çaresizlik gömleğini. Yaktığımız meşaleler sadece ortalığı aydınlatmaz. Zihnimizi, kalbimizi aydınlatır, korkularımızı, kuşkularımızı yok eder, bize cesaret verir. Bu bir gösteriş değildir, kalbimizde yanan ateşin dışarıya yansımasıdır. 15 Haziran sabahı İzmir'in yarısının gururla, göğsünü gere gere dolaşmasıdır. Bir kısmının ise gazete ve televizyon izlememesi belki kıskançlıktan uykusuz geçen bir 14 Haziran gecesidir.
Bugünlerde hiçbir şey umurumda değil. Ne giden futbolcular, ne gelenler ne de transfer haberleri. Ne transfer bütçesi ne de başka bir şey. Gelenler gidenler olmasa da bu arma bize yeter. Yeri gelir biz çıkarız sahaya hiç problem değil. 16 yaşında çocuklarla oynadık. Toprak saha da oynadık ama kazanan biz olduk. Çünkü biz olduk sevgimiz perçinlendi. Biz büyüdük, bilinçlendik. Amatöre düştük ama isyan ateşini bir 14 Haziran la yaktık.

Ey ahali! Her şeyi bir kenara bırakın, hazırlanın. Göztepe'nin doğum günü geliyor.


7 Nisan 2012 Cumartesi

Kaldığımız Yerden Devam

Çok uzun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim. İşlerim dolayısıyla blogumu çok boşladığımın farkındayım. Artık eski tempoya dönebilirim. Yazacak çok şey var.
Yaklaşık 1,5 ay önce yazdığım son yazıdan bu yana bizim tarafta değişen bazı şeyler var. Futbol takımımız 3 maç üst üste kazanarak play off için umutlandık. Tabi geçen haftaki Elazığ maçıyla beraber bu ihtimal bence kalmadı. Zaten Cihat Hoca'nın hafta içi yaptığı açıklamalar da kulübün artık önümüzdeki senenin hazırlıklarına başladığını gösteriyor. Özellikle futbolculara kalmaları için oynamaları gerektiğini söylemesi, önümüzdeki senenin kadro çalışmalarının da belli bir seviyeye geldiğinin işareti. Yavaş yavaş gidecek ve kalacakların adları gazete sütunlarında yer almaya başladı. Bana göre İlhan, Abdullah, Vedat, Evren, Ali, Bradley, Önder, Halil, Şamil, Hakan kesinlikle takımda kalmalı. Belki Emre, İbrahim bu listeye eklenebilir.  Geriye kalanların kaderleri son haftalarda belli olacak ama bence 27 haftada göstermedikleri performansı bundan sonra göstermeleri de çok zor. Zaten sezonun kinci yarısındaki takviyelerle oluşturulan kadro, aslında bizim sezona başlamamız gereken ve daha sonra takviye edilmesi gereken kadromuzdu. O yüzden bu çekirdek korunarak yapılacak takviyelere yoğunlaşmak gerekiyor.
Hocanın hafta içi söylediklerinden diğer öneml olan konu ise maçlarımızız oynayacağımız stat. Sezon bşında yönetimiz maçlar için tercihini Attürk Stadı'ndan yana kullandı. Bu tercihin tamamen maddi çıkarlarla şekillendiğini düşünüyorum. Hem seyirci kapasitesinin fazla olması hem de reklam panolarının Alsanck'a göre çok olması sezon başında karar verenlerin avuçlarını ovuşturmalarına neden olmuştur ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Kurulan kadroyla ne beklenen kombine satışına ulaşıldı ne de beklenen hasılatlara. Stadın fizikiolarak yetersizlikleri de bu durumda rolü olduğunu söyleyebiliriz. Maçlarımız Alsancak'ta olsaydı eminim ki şimdi ki puanımızdan en az 7-8 puan daha fazla toplardık. Bu sezon Karşıyaka maçları dıında ev sahibi avantıjımızı kullandığımızı söyleyemeyiz. 99 ve 2001 şampiyonlukalrında tribününü direk shaya ve hakemlere etkisini hepimiz hatırlıyoruz herhale. O yüzden bu sene ne yapıpı edip maçlarımızı Alsancak'ta oynamalıyız. Zemini bozuk olabail ama Altınbaş'ın imkanları o stadın zeminin değiştirmek için hayli hayli var. Her sene Altay'ın kirasını ödemeden oynadığı alsancak Stadı'nın kirasını gerekirse peşin verilsin. Taraftarın sadece forma alan insanlar topluluğu olmadığını  gerekirse gol pası veren, gerekirse gol kaçırtan bir gücü olduğunu, Göztepe'nin taraftarıyla bir bütün olduğunu göstermek için önümüzdeki sene çok iyi bir fırsat.
 Sıra hentbolde. Sadece arma için oynayan kardeşlerimiz, arkalarında herhengi bir destek olmadan taraftar ve sporcu bütünleşmesiyle Hentbol 1. Ligi'ne çıktılar. Hentbol takımındaki sporcular da adlarını Efsane kadronun yanına yazdırdılar bence. Özveri, sabır ve en önemlisi de kulüp sevgisi ve arma aşkıyla bunu başardılar. Hepsine bravo. Bu hikaye Avrupa'da olsaydı çoktan ulusal basında haber olmuştu, yapımcılarda film için Hentbol Şubesi'nin kapısını aşındırmaya başlamıştı. Belki de bu zaferi filme onurlandırmak işi bana
düşer.

21 Şubat 2012 Salı

Boşluk

Sayın Cihat Arslan. Artık zaman hamasi nutuklarla insanlara aşırı motivasyon yükleme zamanı değil, sahada bir şeyler ortaya koyma zamanı. Her hafta yaptığınız açıklamalara lütfen önce kendiniz inanın. Zira hiç bir Göztepe taraftarının inandığını zannetmiyorum. Özellikle de play-off ve 13 galibiyet açıklamalarınız. Her açıklamada takımın özgüven eksikliğinden, psikolojik olarak düzeyinin altlard olmasından bahsediyorsunuz. Hepimiz biliyoruz ki az da olsa başarı olmadan özgüven tazelenmez. Hadi sonucu geçtim, takımın kollektif olarak, takım olarak güzel ve başarılı oynadığı yarım saat bile yok. Baskılı oynadığımız zamanlar ya oyuncuların kişisel gayretlerinden ya da rakibin zaaflarından kaynaklanıyor. Geldiğinizde bu takımın durumunu da bu oyuncuların yapılarını da, herşeyi bilerek geldiniz.Önce siz bir karakter ve sistem ortaya koyun ki futbolculardan sonra bekleyin. Her hafta değişen takım kurgusu ve sistemiyle zor. Allah yardımcımız olsun.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Sorular


Geçtiğimiz hafta içinde Cihat Arslan'ın açıklamaları aylardır bizim yani taraftarın sorularımızın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Önce geçen seneki takımın dağıtılmasının hata olduğunu sonra da Atatürk Stadı tercihinin ne kadar yanlış olduğunu söyledi teknik direktörümüz Cihat Arslan. Buradan hareketle eski futbol direktörümüz Ali Gültiken'e bazı soruları sormanın zamanı geldi. Öncelikle geçen haftasonu İstanbul derbisinde yayın kuruluşun yorumcusu olmasını yadırgamadığımı söylemem gerekiyor. Herhalde bize burada sadece işini yapmaya çalıştığı izlen,mi verdiği için olabilir. Neyse gelelim sorulara:

  1. Alınan ve gönderilen futbolcularla ilgili kararı tek başına mı veriyordu yoksa teknik direktöre danışıyor muydu?
  2. Bir sene önce şampiyon olmuş kadroyu bozup bir üst ligde daha güçsüz bir kadro oluşturmanın mantığı neydi? 
  3. Kadro ve sistem kurulurken tek yetkili kendisi miydi yoksa teknik direktörden görüş alıyor muydu? 
  4. Kadrodaki eksiklikler daha ilk günden beri ortadayken hiçbir hamle yapılmamasının kadronun yeterli görülmesinden mi yoksa yönetimin karşı çıkmasından dolayı mıdır?
  5. Atatürk Stadı tercihinin mantığı neydi?
  6. Teknik direktör konusunda tek yetkili kendisi miydi yoksa yönetimden gelen her ismi onayladı mı?
Bu soruları çoğaltmak mümkün de bir tane bile cevap alabileceğimizi zannetmiyorum. Şimdi durup dururken neden Gültiken'i eleştiriyorsun, adam zaten bıraktı diyenler olabilir. Eğer Göztepemiz bugün sportif olarak başarısızsa bunun sebebi olan insanların sadece istifa edip -benden sonra tufan mantığıyla- sorumluluktan kurtulmak olmaz. Bu camia bu taraftar bu soruların cevaplarını ilk günden beri fazlasıyla hak ediyor.
Son olarak DişiGözgözler ve genç kardeşlerim Göztepe'nin ne olduğunu bir kez daha herkese gösterdiler. Teşekkürler hepinize.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Takviyeler



Sezonun ilk yarının bitmesiyle takımın çok ciddi takviyeye ihtiyaç duyduğu açık bir gerçekti. İlk etapta savunma ve hücum kanatları, ofansif yanı kuvvetli bir orta saha ve bitirici bir forvet. Açıkçası sezon arası kampının ilk 3 günün antrenörsüz geçmesine ne den olan yönetimin transfer hamleleri beni çok şaşırtmadı. Tek tek bakacaksak olursak:

  • Theo Weeks: Süper Lig tecrübesi fazla olan bir futbolcu. Kalitesi ve yeteneğiyle orta sahada İlhan'la iyi bir ikili oluşturur ve takıma ciddi katkı sağlar. En önemli nokta ise alışma dönemini en kısa zamanda atlatması.
  • Önder Turacı: Tartışmasız Weeks'le birlikte en kaliteli transferimiz. Üst düzey futbol tecrübesiyle takıma olumlu katkısının çok fazla olacağını düşünüyorum. Bunun yanı sıra futbolu özlemesi ve kendini kanıtlama isteği de artı motivasyon sağlar. Özellikle Evren'le uyumlu bir ikili olurlar.
  • Abdullah Çetin: Orduspor'un Süper Lig'e çıkan kadrosunda önemli bir parçaydı. Karşıyaka maçındaki dengeli görüntüsü ve hücumu sık sık denemesi artı bir özellik. Kanatları kullanamayan takımımız için iyi bir transfer.
  • İbrahim Şahin: Süper Lig'den tanıdığımız forvet kariyerinin son 1,5 sezonunu sakatlıklarla geçiren futbolcunun yeniden form tutup tutamayacağı en büyük merak konusu 
  • Ali Kuçik: Beşiktaş altyapısından yetişen oyuncu en son Karabük'te oynadı. Genç yaşına rağmen pek çok kulübün transfer listesindeydi. Genç yaşı en büyük avantajı.
  • Volkan Ekici: Bana göre tam bir kapalı kutu. Hücum oyuncusu Beşiktaş altyapısından yetişmiş. Tüm bildiğim bu.
Genel olarak forvet transferleriyle nicelik olarak o mevkide sıkıntımızın kalmadığı görülüyor ancak niteliklerini ancak bir kaç hafta sonra görürüz. Ancak hala Aydın dışında takımızda kanat hücumu yapabilecek bir oyuncu olmaması bu transfer döneminin verimini düşürmüştür. Gelen oyuncuların çoğunun genç olması uyum sağladıkları takdirde uzun yıllar faydalanabileceğimiz anlamına geliyor. Takımızın son hali bizim eylül ayında lige başlamamız gereken kadromuz olmalıydı. Bu kadronun takviyelerle daha da yukarılara gitmesi mümkün hale gelirdi. Ancak artık geleceğe bakmak lazım. Takımımızın şu anda desteğe ihtiyacı var. Arma için.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Malumun İlanı


Dün gece Atatürk Stadı'nda malumun ilanını yaşadık. Bahsettiğim ne sahadaki oyun ne tabeladaki skor ne de puan durumu. Bahsettiğim tamamen adına derbi denen maçta taraflar arasındaki her açıdan fark. Makas o kadar açılmış ki açıkçası ben bile bu kadar aciz bir rakip beklemiyordum. Akıllarınca arkamızdan sela okutanlar aslında kendilerinin selasını okutmuşlar ama haberleri yok. Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayanların artık mangallarını söndürüp kenarlarına çekilme gelmiştir.






Artık İzmir'de Göztepe'nin rekabet edebileceği takım yok. Skor olarak her sonuç mümkündür.Dün akşam bunu bir kez daha gördük. İstediğiniz kadar iyi oynayın ama sonuçta futbol. Ama takıma sahip çıkma, taraftarlık, tribün kültürü olarak Göztepe Türkiye'nin en önde gelen takımlarından biri olduğunu bütün ülkeye göstermiştir.Gerek maç öncesindeki kareografi gerekse de 35. dakikadaki meşale şovu maçla ilgili haberlerde maçın skorunun önüne geçmişse ve rakip tribünler bile bizi izlerken, rekabet artık sadece puan durumundan ibarettir. Son söz emniyete. Artık yıllardan beri kanıksadığımız polis terörü var İzmir'de. İnsanları terörize ederek olayların çıkmasına ve büyümesine neden olup ondan sonra da orantısız güç kullanarak resmen işkence yapıyorlar. Maalesef her alanda aktif ! olan yönetimimiz bu konuda da sessizliğini koruyor. Artık sanırım seri hareketler bekleyen bizler hata yapıyoruz. Futbolla ve takımın durumuyla ilgili yazım bir sonraki postta.

29 Ocak 2012 Pazar

Ruhumuz Yeter

Adnan Süvari için,
Koca kaptan için,
Efsane kadro için,
Atalay için,
Tek kuruş almadan yıllarca sadece arma için oynayanlar için,
Arma için,
Forma için,
Taraftarın için,
Bizim için,
Çıkın sahaya ve oynayın.
Oynayın ki karşınızdakine var olmak için size muhtaç olduğunu hatırlatın,
Oynayın ki herkesin yerini bilmesini sağlayın.
Haydi Göztepe.
Değil 3.000 , sadece tek kişi de olsak hepsine yeteceğimizi bir kez daha gösterelim.
Her zaman her yerde tek büyük Göztepe...

17 Ocak 2012 Salı

Zaman Beklemez



Herşey bir yana Ali Gültiken'e bugüne kadar ki emekleri için bir Göztepeli olarak kendi adıma teşekkür ediyorum. Umarım bundan sonraki hayatında başarılı olur. Ama olmadı. Ali Gültiken kariyerinin paralelinde bir performans sergileyemedi. İlk günden itibaren taraftarla arasına bir set çekmeyi tercih etti. Son zamanlarda bu set kalın bir duvara dönmüştü. Her türlü eleştiriye kapattı kendini. Kendisine mesleki olarak küçük bir dünya yarattı ve bu dünyada camiadan, taraftardan kimseler yoktu. Belki bilinçli bir tercihti bu durum ama Göztepe'de böyle bir şeyin olması imkansıza yakın.
İkinci yarı öncesi teknik direktör değişikliği, ihtiyaçlara rağmen sessiz geçen transfer dönemi ve son olarak da futbol direktörünün istifası. Hatta gelen haberlere göre Göztepe'de artık futbol direktörlüğü diye bir departman da yok. Son maça gelen İmam Altınbaş'ın hem takımın son halinden hem de tribünlerin Ali Gültiken'e olan tepkisine kayıtsız kalmamış olma ihtimali de kuvvetle muhtemel. Unutmadan geçen hafta içi Trt'deki  programa hem idari hem de sportif olarak hiç bir yetkilinin gelmemesi de etkili olmuştur diye düşünüyorum.
Artık Altınbaş'ın da bazı şeylerden memnun olmadığı ve sistemi değiştirmeyi düşündüğüne göre önemli olan bundan sonrası. Merkezle futbol takımının arasındaki iletişim nasıl sağlanacağı en önemli nokta.
her ne karar verilecekse  en kısa zamanda verilsin ve uygulansın. Zaten zamanı iyi değerlendirememek gibi bir hastalığımız var. Bu sefer olmasın. Unutmayalım ki en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Nasıl Başlarsak - Bir İsyan Daha

Haydi Göztepe. Türk futbolunun en büyük geri dönüşlerinden biri için herşey hazır. Sıra futbolcularda. Destek her zamankinden daha fazla. Bugünlere kadar nelere sahip olduysak hep isyanla hep mücadeleyle ulaştık. Bu sefer de isyan edip başaralım.Haydi Göz Göz. Koca Kaptan için, Efsane futbolcular için, Atalay için, arma için para almadan oynayan alt yapıdaki çocuklar için.

8 Ocak 2012 Pazar

Beklerken



Uzun sayılabilecek bir aradan sonra tekrar buradayım. Devre arasının bitmesine bir hafta kaldı. Biz Göztepeliler hala bekliyoruz. Neleri mi ;

  • Hükümetten veya belediyeden kimden olursa artık yeni stat kararını,
  • Göztepemize yakışacak yıldız oyuncu transferlerini,
  • Yıldız beklerken transfer edilen yarım sezonluk futbolcuları,
  • Teknik direktör gider de yerine bize yakışan biri gelir diye umarak sezon sonunu,
  • Kulübün hentbol şubesine destek vermesini,
  • Holdingin diğer amatör branşları açıp spor kulübü olduğumuzu hatırlamasını,
  • İstanbul büyüklerine Atatürk Stadı'nda -inşallah ileride kendi stadımızda- cehennemi yaşatmayı,
  • Kulübümüze üye olabilmeyi,
  • Herşey bir yana 29 Ocak'ta tribün ve taraftarlık dersi vermeyi ve herkese yerini hatırlatıp orada bırakmayı,
Bu listeyi uzatmak mümkün. Bunları daha önceden yaptık ki bekliyoruz. Bekliyoruz ama kimse unutmasın ki hayaline ulaşabilecek insanlar bekler. Biliyoruz ki bir gün hayallerimize ulaşacağız ve İzmir o zaman bayram edecek.