28 Kasım 2011 Pazartesi

Futbolcu & Taraftar



3 haftada 2 galibiyet bir de deplasmanda son dakikalarda gelen golle yaşanan mağlubiyet. Elazığ maçından sonra yazdığım yazıda (http://isyanmarsi.blogspot.com/2011/11/saman-alev-mi-baslangc-m.html) sorduğum sorunun yanıtını yavaş yavaş alıyorum sanki. Takım canlanmış, futbol aklı gelişiyor.Taraftarla da buzlar erimeye başlıyor. Futbolcular mücadele açısından geçen haftalardaki o silik görüntüyü unutturuyorlar. Biraz daha hücumda geliştikçe ve aklı hücuma yansıttıklarında daha iyi sonuçlar alabilirler. Fakat maçtaki dikkatimi çeken önemli noktalardan biri de gol sevinçlerinde teknik direktöre koşan olmadı. Acaba futbolcular da mı bizim gibi düşünüyorlar. Ama müzmin taktiksel hatalarımız ve eksiklerimiz devam ediyor. Mesela futbol sahalarından ceza yayından sonra ki kısımlarını çıkarsalar Göztepe açık ara şampiyon olurdu. Herşey yaya gelene kadar başarılı ama yay gelince ise herkesin eli ayağına dolaşıyor. Kimse ne yapacağını bilmiyor mantık dışı hareketlerle bütün emek boşa gidiyor o ana kadar. Darısı haftaya.
Bu takım eksiklerin dönmesiyle gerçek kalibresini gösterecek ve inşallah gerçekten de hedeflediğimiz yerde lgi bitiririz. Asıl önemli olan ise armaya , geçmişe yakışan bir futbol ve karakter.

25 Kasım 2011 Cuma

İzleyiciler...



Dün akşam çok şansız bir akşamdı Göztepe için. Hemen maçın başında yenilen gol, üstelik rakipte deplasmanda Kasımpaşa. Golden sonra ise inanılmaz bir reaksiyon gösterdi takım. Devre bitmeden beraberliği yakaladı hatta biraz şanslı olsa soyunma odasına önde bile girebilirdi. İkinci yarının başı da ilk yarının sonu gibiydi. İki farklı bile öne geçebilirdik ama şanssızlık. tabi gol kaçıran forvetlerimiz de haklı. Bundan önceki maçlarda o kadar az pozisyona girdiler ki kendilerini hazır tutamamaları da gayet normal. Sonra noldu peki. Kasımpaşa hem daha tecrübeli takım hem de geçen sene ligden düşen takımın çekirdeğini de korumuş. Üstünlüğü adım adım ele geçirdiler. Ardından son dakikalarda defansta Fuat'ın hatasından dolayı da golü buldular. Açıkçası dün akşam Göztepe biraz şansızlığının biraz da tecrübesizliğinin kurbanı oldu. Ama aslan payı yine kulübeye tabi.
Tamam takımda çok sakat var, kardo dışılarda kadroyu iyice daralttı kabul. Ama sayın Özkan Hocam defansa hiç yardım etmeyen, devamlı top kaybeden ve sayesinde rakibin sağ tarafımızı otobana çevirmesine neden olan Murat Berge'yi çıkarmak için neden 80. dakikayı bekledin. Herşey bir kenara Ulaç'ınn emeklerine çok yazık olmadı mı? Gelen bütün ataklar bizim sağ taraftan geldi. Biz maçı televizyondan izledik ama hocam sen de maçı kulübeden izledin resmen. Gol yedikten sonra yaptığın değişikliklerse artık çok geçti. Bunları 60'tan sonra yapsaydın takım daha dinamik kalırdı ve bu kadar baskıyı yemezdi. Ayrıca Bradley'den sol açık yaratmaya çalışmak Zihni Sinir'in bile yapmayacağı bir icat.
Sonuç olarak çeşitli nedenlerden dolayı her ne olursa olsun kazanabileceğimiz bir maçı teknik direktörümüz sayesinde kaybettik. Maç sonunda sakatlıkların arkasına sığınmak ancak küçük takımların mazereti olabilir. Teknik direktörün Göztepe'yi çalıştırdığının farkına varması gerekiyor artık. Ayrıca sezon başında alternatifli kadro diye bahsedilen kadronun dün bir kez daha görüldü ne kadar alternatifi bol olduğunu.Bir de her eleştiriye kulak tıkayan ve maçlarda izleyiciden öteye gidemeyen insanların ciddi bir özeleştiri yapma zamanı geldi de geçmiyor mu?

23 Kasım 2011 Çarşamba

Kurumsallaşma Komedisi

 

 İyi-kötü iş dünyasının içinde olan ya da üniversitede bu alanlarda kafa yormuş herkes az çok kurumsallaşmanın ne olduğunu bilir. Kısaca kurumsallaşma, yönetilen şirketin yapısını değiştirerek herşeyin makina gibi otomatik şekilde yürümesini sağlamaktır. Herkesin bir iş ve görev sorumluluğu vardır ve her çalışan da bu sorumluluğa bağlı olarak terfi eder, ceza alır ya da gazete de iş ilanlarına bakar. Ayrıca kurumsal bir şirkette her çalışanını yerine gelebilecek insanlar da yine aynı şirkette çalışanlardır. Organizasyonu bilen, işleyişin farkında olan insanlar da işlerin aksamadan devam etmesini sağlar.
    Neden bunları yazdım. Göztepe'yi 4 yıl önce satın alan ve yöneten grup ve onun başkanının ağzından yıllardır düşmeyen bir kelime. Her platformda iki cümlelerinden biri "kurumsal yapıyı oturtmaya çalışıyoruz, oturttuk. Başarı artık gelecek" dediklerine hepimiz defalarca şahit olduk. Ama gel gelelim kurumsallaşan Göztepe'miz de hataların ardı arkası kesilmiyor. Transferde yapılan ve artık bize olağan gelmeye başlayan yanlışlar bir tarafa mesela Gürsel Aksel Tesisleri'nin de 5 yıldır bir tabela yok. Şimdi diyeceksiniz ki tabela ne alaka .Unutmayın ki bu tür küçük detaylar genel üzerindeki düşüncelerimizi oluşturur. Orası bizim yuvamız ve Büyük Kaptan'ın anısını yaşattığımız bir yerdir. Belki de oranın adının değişme durumu vardır kim bilir? Yukarıda bahsettiğim gibi hata yapan profesyoneller kurumsallaşmış şirketlerde -Göztepe'de kurumsallaşmış olduğu için- transferde bu kadar hata yapan bir sportif direktörün hala yerinde kalması pek mantıklı değil mesela. Herhangi bir patron parasını bu kadar yanlış harcayan ve kendisine zarar ettiren çalışanlarını koltukta oturtuyorsa herhalde bir bildiği vardır.



 Ya da formaya arma koymayı unutan malzemeci ve bundan sorumlu olan profesyonele acaba ne gibi bir yaptırım uygulandı ya da uygulanacak merak bile etmiyorum aslında. Herşey bir kenara armasız forma bir kenara. Hangi takımın taraftarı olursa olsun ne futbolcuları taraftarıdır ne de forma dizaynın. Sadece armanın taraftarıdır. Eğer bir formaya arma koyulmuyorsa hele bir de unutuluyorsa orada  kurumsallaşmanın k'sinden söz edilemez. Ya da başka türlü kurumsallıktan bahsedilebilir. Onu da bir daha ki yazıda açarız. Zaten şu unutulmasın. Göztepe armasının  kurumsallaşmaya ihtiyacı yok. O kadar büyük bir kurum ki Göztepe bazılarının gayretlerine rağmen hala değerini muhafaza ediyor. Son olarak kurumsallaşmak oraya iki tane basınla ilişkiler için eleman koymakla olmuyor ve formaya arma koymayan her kimse derhal yaptırım uygulanması gerekiyor.

22 Kasım 2011 Salı

Saman Alevi mi Başlangıç mı



6 haftadır kazanamayan futbolcuların psikolojisi malum. Ayrıca tribünlerin hem teknik direktörlerine hem de bazı takım arkadaşlarına gösterdikleri tepkilerle kafaları daha da karışık. Ancak asıl önemli olan bu psikoloji değil bu stresin vücuda etkisi. Bu tür durumlarda korku o kadar hakimdir ki hiç kimse sorumluluk almak istemez, herkes en garanti işi yani kısa pası tercih eder. Top benden gitsin de nolursa olsun durumunun etkilerini dünkü maçta gördük. Özellikle ikinci yarının tamamında yediğimiz baskının tek açıklaması budur benim açımdan. Çünkü rakip takım her ne kadar üst sıralarda olsa da oyunu çok forse edebilecek oyunculara sahip değil. Zaten bunu da ilk 20 dakikada gördük. Göztepe belki de bu sezonun en iyi futbolunun oynadı diyebilirim. Üstelik bu kadar dar kadroyla lig ikincisine adeta kök söktürdü. Bu ısıran oyunun futbolcular açısından birkaç nedeni var ama en önemlisi de geçen hafta ki gelişmler.Geçen haftaki Sakarya maçından sonra yönetim kurulunun verdiği cezalardan sonra sanırım futbolcularda artık sıranın kendilerine geldiğinin arkına varmışlar ve kendilerine çeki düzen vermişler gibi görünüyor. Çünkü herkes mücadele etti hatta Bradley Grobler bile sağa sola saldırmaya başladı. Ayrıca saha da daha derli toplu bir görüntü vardı. Şamil'in attığı golün de hakkını teslim etmek gerekir.
Ayrıca bu maçta daha net göründü ki bizim takımız geriden uzun toplarla oynamak istediği zaman baskı yiyoruz. Çünkü Bradley uzun bir oyuncu olsa da ona ikinci bir adam yaklaşmadığı için indirdiği toplar direk rakibin atak başlangıcı oluyor. Dün ikinci yarıda bunu yaşadık. Ama övdüğüm ilk 20 dakikada ise yerden ayağa paslarla ve kanatları kullanarak gayet etkili olduk. Bundan sonraki maçlarda  eğer yeden oynamaya devam ederse Göztepe daha tehlikeli olur. Bir de her anlamda toparlanmış Aydın Bismark'ın da takıma dönmesiyle özellikle de deplasmanlarda çok daha efektif oynayarak puanlar kazanabiliriz. Dün kü maçta gördük ki defansımız özellikle uzun toplarda başarılı. Orta sahamız da defansa biraz daha yardımcı olursa en azından belli bir standartı yakalayabiliriz oyun anlamında.
Artık bu maç bitti. Haftalar sonra galibiyetle tanıştık. Asıl önemli olan bundan sonraki maçlar. Eğer daha üst sıralarda yer almak istiyorsa takım başta teknik direktör olmak üzere bütün futbolcuların bir seri yakalamak zorundayız. Üstelik üst üste kazanılacak birkaç maçla birlikte sakatların da dönmesiyle takım güzel bir hava yakalayabilir ve en azından devreyi ilk altının içinde ya da en yakınında bitirebiliriz.
Son olarak futbolcuların golden sonra ki sevinçleri ileri ki haftalar için biraz daha umut vericiydi. Umarım bundan sonra da bu gol sevinçlerini daha çok görürüz ve birlikte seviniriz. Her zaman dediğim gibi puan için değil başarı değil sadece arma için. Eğer arma için oynarsanız zaten o arma hakettiği yere gelir.

20 Kasım 2011 Pazar

Çin Taktiği

Lisedeki tarih derslerini hatırlayanlar bilirler Çin Hanedanları'nın Orta Asya'daki Türk beylerini alt etmek için yaptığı taktikleri, oyunları. Savaş meydanında alt edemedikleri Türkler'i yenebilmek için hakanlarla Çinli prensesleri evlendirmek, iki kardeş arasında iktidar mücadelesi başlatmak ve birini etkisi altına almak( Böl-yönet), onları yerleşik hayata geçirme, vs. Sonucun ne olduğu ise kitaplarda yazar. Bugün Göztepe tribünlerindeki ortam da bana biraz "Çin" işi olarak geliyor. Tribündeki renkdaşları birbirine kırdırarak, Göztepe tribünü gibi Türkiye'nin belki de en güçlü üç tribününden birinin etkisini azaltmaya ve bizleri herşeyi kabullenen , sinmiş müşterilere döndürmeye çalışıyorlar herhalde. Çünkü şirket profesyonelleri farkındalar. Bu kulübü babalarının çiftliği gibi yönetmelerinin, ahbap-cavuş mantığıyla atamalar yapmalarının önündeki en büyük engel taraftar. Herhalde bu takım amatöre düşene kadar taraftar olmasaydı çoktan kulübün anahtarı valiliğe teslim edilmişti. Bu yüzden bu ülkedeki takım taraftarlarından daha üst bir yerde Göztepe taraftarı. Çünkü işi sadece maç günü gidip bağırmak değil. Sevgisi böyle bir sevgi değil. O yüzden kimse bu taraftarı diğerleriyle aynı kefeye koymasın. Bizim de taraftar olarak yapmamız gereken o kadar çok şeyler  var. En basiti de birbirimize düşmeden bize unutturulmaya çalışılan yanlışlara, hatalara, keyfi hareketlere tepkimize legal sınırlar içinde en yüksek perdeden dile getirmektir. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara inat her hafta omuz omuza bu Çinlilere haykırmaktır.
Pazartesi aynen böyle, herşeye karşı, sahadaki rakibe, ,seref tribünindeki alakasızlara karşı hep beraber, hep birlikte. İnadına Göztepe.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Hatanın İtirafı

Camiamıza Duyuru15.11.2011
Takımımızın bulunduğumuz dönemi bir an önce atlatıp, hedefi olan yöne doğru en kısa sürede ilerlemesi için teknik heyetin görüşleri doğrultusunda bazı tespitler yapılmış ve bunun neticesinde de bazı kararlar alınmıştır
Bundan sonra iç saha ve dış sahada alınacak her mağlubiyette ve iç sahada alınacak her beraberlik neticesinde tüm oyuncuların kendi maç başları kadar ceza kesilecektir. Ayrıca tüm oyunculara her oyuncunun kendi rakamı ölçüsünde beşer maç başı para cezası kesilmiştir. Buna ilave olarak Korhan Öztürk ve Gürhan Gürsoy’la yollar ayrılarak A2 takımı ile çalışmalara gönderilmiştir. Ayrıca Hafta sonu tedavisine gelmeyen Aydın karabulut’a 6.500 TL para cezası yanında uyarı cezası verilmiştir.
Futbolcularımızdan sorumluluklarının bilincinde olarak gerçek performanslarını ortaya koymalarını ve takım ruhuna uygun olarak hareket etmelerini bekliyoruz.

Yönetim Kurulu


Evet bu haber yaklaşık 45 dakika önce resmi siteden yayınlandı.(link: http://www.goztepe.org.tr/default3.asp?id=1294) 10 hafta önce başlayan için yapılan transferlerden Süper lig patentli ikisi kadro dışı bir diğeri de kadro dışından önceki son uyarı. Sebebi ne olursa şu anda yaşadığımız kaosun ihalesi bu futbolculara kalacak gibi görünüyor şimdilik. "Biz transferlerde hata yaptık" diyor yönetim kısaca ama bu kaçıncı aynı hata. Diğer kadro dışıların devre arasında olacağını düşünüyorum ve gidenlerin yerine yine bir transfer minibüsü gelecektir. O yüzden sezon sonu konumumuz için şimdiden bir fikir söylemek çok zor -tıpkı geçen sezonlarda olduğu- gibi. Direk Süper Lig'e de çıkabiliriz, play-off'lara da kalabiliriz herşey olabilir.
Ama asıl önemli olan ve tartışılması gereken konu yeni yönetimle beraber yapılan onlarca transfer yanlışı. Resmen Göztepe deneme tahtası. Alınan futbolcuların bir kısmı devre arası gönderildi diğerleri de sezon sonu zaten son maçtan önce bavullarını hazırlamış oluyordu. Meşhur scout ekibimiz, acaba kulaktan dolma bilgilerle mi bu oyuncular hakkında rapor veriyor ya da bu oyuncuların bir yerlerden torpili falan mı var? Bu söylediklerimi yanlış anlamayın. Ama aynı futbol direktörü ve aynı teknik direktörün aldığı futbolcunun sadece 5 ay sonra gönderilmesi çok tuhaf bana göre. Dediğim gibi asıl önemli olan konu bu olgudur. Gelenin 5 ayda gönderilmesidir. Yap-boz tahtasına dönen takımdan da beklentilerimiz bu şartlarda sallantıya giriyor. Ayrıca bu kadar badireler atlatmış camiadan da bu kadar çok sabır beklemek ve bu olaylarla sabrını zorlamak bize yapılan bir haksızlıktır.

14 Kasım 2011 Pazartesi

İstifa Bazen Hizmet Değil Zorunluluktur- Lütfen Bırakın


Yine çile, yine kahır, Yine Göztepe. Hava soğuk. İzmir ayazı can yakar bilirsiniz. Takım da umut ışığı yok ama yine 4000 civarı Göztepeli tribünde. Maç başladıktan 5 dakika sonra anladım ki sahadaki futbolcular dahil kimse ne oynadığını, hangi sistemde oynadığını, neyi hedeflediğini bilmiyor. Tamam tesisler yetersiz ama bir takımın fizik kondisyonu için de Güzelyalı sahil bile yeterli olabilir. 5 yıldızlı tesislere de gerek yok. Takım genel olarak çökmüş. Zaten sezon başından beri takımın sistemi, taktiği yok ya da  biz anlamıyoruz. Futbol direktörüyle teknik direktörümüz belki uzay futbolu oynatıyorlardır. O da benim cahilliğim olsun. Ama moral olarak da eksilerde, fizik olarak da eksilerde.
Maçın başında biraz baskı yapar gibi ol Göztepe ama o kadar. 20-30 arası biraz bastırdı ve art arda birkaç pozisyon yakaladı. Ondan sonra yine durdu. Hiçbir hocanın takıma atağa çıkmayın diye bir taktik verebileceğini düşünemiyorum ama aklıma başka bir şey de gelmiyor. Çünkü akılla ya da mantıkla açıklayamıyorum. Herhalde burada cahilliğim ortaya çıktı.
Neyse ikinci yarı başladı. Neden kadroya girmediğini anlamadığım murat Berge bu sezon ilk kez forma giydi ve kendisine oynatmayanları resmen utandırdı. Belki çok iyi oynamadı 10 haftadır sağ tarafta oynayan herkesten 1 level daha iyi oynadığı kesin. İkinci yarının başlarını yeni geçmiştik ki iki stoperin arsına atılan toptan golü yedik. Ondan sonra her hafta ki film tekrar oynamaya başladı. Orta boylu forvetlerimize defansın devasa stoperlerinden rahat rahat! top alabilsinler diye hava toplarını atmaya başladı geridekiler. Ayrıca yine tekrar oynayan başka bir bölümde yaratıcı, zeki ve hücum özellikleri olan bir orta saha oyuncusun olmadığı orta sahanın ileriye atmaya çalıştığı pasları izledik. Tabi ki 10 haftada olmadığı gibi yine olmadı. Son dakikada gelen gol sadece taraftarın tepkisini daha da arttırmaktan öteye geçmedi. Son olarak bütün takım rakip ceza sahasındayken paslaşılarak kullanılan serbest atışlar ya da ön direğe kullanılan kornerler sadece bize saç baş yoldurur o kadar.
Gelelim başlığa yani istifa meselesine. Şu saate kadar herhangi bir haber gelmiş değil. Herhalde birkaç güne kadar belli olur herşey. Ama orta da bir başarısızlık varsa bunun bir faturası da olmalı bir de bunu ödeyecek birileri. Hani bir söz vardır ya "istifa da bir hizmettir." diye. Geldiğimiz bu nokta da artık istifayı hizmet olarak görüp de bunu bir lütuf olarak sunma zamanı çoktan geçmiştir. Madem profesyonel bir yapı var kulüpte istifa da işin getirdiği bir zorunluluktur. Bunu da uygulamak için patronun iki dudağının arasına bakılmaz. Bu takımın oluşturulmasında kimlerin katkısı varsa o insanlar ceketlerini alıp artık yavaş yavaş G.Yalı'daki kulüp binasından ayrılma zamanları gelmiştir. Her kaldıkları gün hem kendilerine hem takıma hem kulübe artı hiçbir şey kazandırmaz.

13 Kasım 2011 Pazar

3 Puan İçin Değil Arma için


Ne galibiyet ne şampiyonluk sadece armaya yakışan mücadele için Saldır Göztepe'm.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Milli Maçın Ardından- İşi Rövanşa Bırakmadık


Maç biteli 15 dakika oldu. Herşey sıcakken yazayım yoksa dinlendikçe sinirlerim daha da zıplayacak gibi.Evet yenilmedik rezil olduk. ;Her açıdan rezil olduk. Futbolcu, taraftar, yönetim, medya. Biraz açalım:

  1. Teknik Heyet: Tam bir basiretsizlik örneği gördük bu akşam TT Arena'da. Maalesef kameralar ne zaman bizim kulübeye dönse oturan boalar vardı. Çiçek olmuş Hiddink ve eli çenesinde Oğuz Çetin. Kurdukları sistem, seçtikleri ve sahaya çıkardıkları kadro herhalde ortalama bir ev hanımının bile isyan edebileceği türdendi. Tamam Hollanda'da yaşıyorsun. Maçtan 3-4 gün önce gelip 2 gün sonra gidiyorsun. Sorun bu değil bu şartları kabul edip seninle sözleşme imzalayan da. Ama evinde oynadığın Play-Off maçında rakip kim olursa olsun 2 hücumcuyla maça çıkarsan ve sadece 3 şut çekersen şu anda canlı yayında olduğun gibi kıvranırsın mazeret bulacağım diye olmaz. Oğuz Çetin'e ise söylenecek pek fazla birşey yok. Hangi mantıkla hangi düşünceyle bu kadronun yapılmasına yardımcı oluyor anlamak mümkün değil.Zaten fazla da konuşmaya gerek yok.
  2. Futbolcular: Her futbolcu kötü oynayabilir. Her futbolcunun konsantre olmakta zorlandığı ya da fazla motivasyondan saçmaladığı zamanlarda olabilir. Bunların hepsi futbolun içinde olan şeyler. ama bir futbolcu kötü koşamaz, kötü mücadele edemez. Hele de milli maçlarda. Konuşmaya geldiğinde mangalda kül bırakmayanlar bazen sahada o forma için hiçbir şey yapmıyorlar. Bu yüzden boyumuzdan büyük! laf etmemek gerekir. Ama illa konuşacaksan da söylediklerini uygulaman gerekir. Son olarak iki çift laf Arda ve  Volkan'a. Arda ikinci maçta oynamamak için bile bile sarı kart gördü. Konuşmak herşeyi çözmüyor ve bu ülkedeki insanların çoğunun kafası çalışıyor. Volkan her zaman ki gibi. Herhalde fenerbahçe cumhuriyeti denen safsataya kendisini çok kaptırmış. Arkasına dönüp küfür ettiği insanlar onunla aynı milliyetten. Federasyonun Volkan için bir karar alması gerekir. Bence ceza olarak yaz tatilinde Japonya'ya gidip ahlak dersi alsa iyi olabilir. Ve yaşadığı yerin fb cumhuriyeti değil Türkiye Cumhuriyeti olduğunun hatırlaması lazım. Bir de neden her statta bana tepki var diye de aynada yüzünün sakallardan ara kalan yerlere bakıp sorması lazım.
  3. Son olarak taraftar: Milli takım seyircisi herşeyin üstünde sahadaki bayrağı desteklemeli. Sahadaki oyuncu ne yaparsa yapsın. Küfür etmemeli ama dedim ya rezil olduk diye. Onlarda bu karnin içinde olmak için herşeyi yaptılar maalesef.

Uzun lafın kısası bu yaz evden başka maçları izleyip hayıflanacağız. Çok yazık oldu. Ama çuvalladık ve bu durumu hakettik. Şimdi oturup hatanın nerede olduğunu tartışıp ihaleyi birbirimize bırakalım. Arpanın yarısı kadar ilerlemeyi bile sevmiyoruz.

10 Kasım 2011 Perşembe

Kasım'ın 10'u



Bugün Kasım'ın 10'u. Bugün Göztepe yok. Atam seni çok özlüyoruz ama bazen de düşünmeden edemiyorum. Acaba bugünleri görsen bu vatanı yine bize bırakır mıydın? Azınlık da olsak, bir kişi de kalsak devrimlerini, düşüncelerini korumaya devam edeceğiz. Işıklar içinde yat.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Kargalar


Bilmem bilir misiniz? Kargaların bir kısmı göç etmez. Yaz kış yaşadıkları yerde kalırlar ve biraz fazla yiyecek için yaşadıkları ekosisteme ihanet etmezler. Belki soğuktur belki aç kalırlar ama bırakmazlar belki de bırakamazlar. Yani göçmen kuşlar gibi nerede doyarsam orası benim vatanımdır demezler özetle.Evet ekinlere zararları vardır ama tarladaki böcekleri, kımıl zararlılarını yiyerek bunu telafi de ederler ayrıca. Şimdi diyeceksiniz ne alakası var şimdi bu zooloji dersinin.
Bizden bahsediyorum sevgili Göztepeliler. Biraz geçmiş gidelim ne demek istediğimi anlayacaksınız. 2004 yılından itibaren başlayan paraşütsüz düşüşümüzden ta ki Altınbaş Holding kulübü satın alana kadar ki geçen sürede tribünümüz halini her hatırlıyor. Sadece kapalı tribün dolardı emektar Alsancak’ın. Kiminin işi vardı, kimin dershanesi. Mazareti olupta gelemeyenleri dışarıda tutuyorum. Benim lafım göçmen kuşlara. Herkes ister sahada iyi futbolcu izlemek ya da iddaalı bir takımı desteklemek. Bu takım bunları zaten geçmişte yapmıştı fazlasıyla. Sahada mücadele eden gerçek Göztepeli oyuncuların o çocukların –gerçek anlamda çocuk en büyükleri 20’li yaşlarının başındaydı- desteğe ihtiyaçları vardı.  Çünkü paralarını alamıyorlardı belki yetenk ve kapasite olark da karşılarındaki rakiplerinden aşağıdaydılar ama inanıyorlardı. Üstelik Göztepe gibi bir camianın bütün yükü omuzlarındayken inandılar. Ama bizim göçmen kuşlar oturdukları yerde, kahve köşelerinde eleştiri peşindelerdi. Evet şimdi kargalardan ne den bahsettiğime gelebilirim. O kapalı tribüne yıllarca bıkmadan usanmadan ve sadece desteklemek sonuç nolursa olsun o gençleri desteklemek, armayı kutsamak için gittik. Biz kargayız arkadaşlar. Biz soğuk diye, yıldız futbolcu yok diye, başarı yok diye takımımızı terketmedik. O yüzden kargayız biz. Ve unutulmasın ki karga en fazla yaşayan kuş türlerinden biridir ve en zeki kuşlardır. Kolay inanmazlar boş vaatlere, herkesin niyetinin ne olduunu bir çırpıda anlarlar. O yüzden kargaları yabana atmamak gerekir. Sesleri kötü olsa bile doğruları söylediklri de unutulmamalıdır.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Başarı...

Hayattaki başarı kavramıyla spordaki başarı aşağı yukarı benzeşir. Yeri gelir sadece belli bir seviyeye çıkmak ya da tutunabilmek bile başarıyken yeri gelir -Barselona'da olduğu gibi hep daha fazlasını istemek ve ulaşmaya çalışmaktır başarı. Düşük tempolu galibiyetler bile insanları tatmin olmaz. Ama burada tezat yok mudur? Başarı sonuç değil midir futbol özelinde bütün sporlarda. Evet düz mantıkla ya da parayla her türlü başarıya ulaşacağını zanneden iş adamlarına göre başarı eşittir nicel bütün herşey. Yani puan ya da puanlar, kasaya giren para, satılan bilet, kulüp mağazalarının yıllık cirosunda artış. Peki biz taraftarlar için başarı sadece maç kazanmak mıdır? Ne olursa olsun 3 puan mıdır?
Yoksa ruh, istek, üstündeki formaya ve oynadığın kulübün tarihine saygı da bu işin içinde midir bizler için. Bir düşünün tuttuğunuz takım 3-0 önde ama oyuncular çok lakayt oynuyorlar, araların tartışıyorlar, arada taraftara atar yapıyorlar, vs. Acaba kaçımız o galibiyetten mutlu olabilir. O futbolcular canlarına dişine takarak oynasalar, uğraşsalar, çırpınsalar da puan kaybetseler. Çoğumuzun ağzından ama helal olsun çıkar bir dizi eleştiriden sonra.
Günümüz endüstriyel futbolunda artık herşeyin maddi bir karşılığı var. Şampiyonluğun bile madi bir değeri var federasyon ve UEFA nezdinde. Peki ya ruh. Uzun lafın kısası başarıya giden yolda maddi ögeler- ki yanlış anlaşılmasın bunları reddetmiyorum ama başarıyla eşit görülmesine itiraz ediyorum.- kadar ruh da önemlidir ve işin kötü kısmı ruh parayla alınmıyor. Bunun  o kadar çok örneği var ki. Chelsea, R. Madrid bu açıdan aklıma gelen ilk örnekler.
Gelelim Göztepe'ye. Göztepe sayesinde 2002 yılı süper Lig şampiyonunu Atatürk Stadı'nda 45.000 Göztepeli ve Lig tv'deki milyonların gözü önünde evire çevire, acı vererek yenmenin mutluluğunu da yaşadım. 2007 mayısında Aliağa Bld. Spor'a yenilerek amatöre düştüğümüz maçta da acı çekme sırası bizdeydi. Tabi o zamana gelene kadar ki çekilen ızdıraplarda başka bir yazının konusu. Ama iki seneden beri -özellikle bu sene- takımda ruh eksikliği göze çarpan en önemli eksik. Her maça sanki 2-0 önde başlıyoruz. O kadar gevşek, o kadar umursamaz oynuyorlar ki her maç hazırlık maçı havasında başlıyor. Biraz kıpırdayıp gol atıyoruz ama sonra aynı oyuna devam. Fakat gol yediğimiz zaman bütün takım otomatikman öyle bir düşüyor ki. Es kaza takımın yaş ortalaması biraz daha yüksek olsa Allah korusun inme falan iner takıma. Sanki gol yemek dünyanın sonu kıyamet vakti. Onun toparlanması, takımın normale dönmesi de uzun süre alıyor bazen de hiç gelmiyor o zamanlar. En yakın örnek de son maç Adana maçı. 2-0 öne geçtiğimiz halde maç birden 2-2 oldu hiçbir şey anlamadan. Hele bir ikinci yarının ilk yarım saati var ki resmen şaka gibi. Maç 4-2'ye geldikten sonra gösterilen reaksiyonda aman taraftara haftaya maçta protesto etmesin, yani dostlar alışverişte görsün hesabı bir şeydi. Ki bunun örnekleri daha da artırabiliriz. Güngören maçında yenilen golün şokunu atmak bir devre sürmüştü. İkinci yarı iki haklı penaltıyla 3-1 kazanmıştık. Ksk maçında tribünlerin etkisiyle de 20-25 dakika golü yedikten sonra. Fakat bu maçlar iç saha maçlarıydı ve taraftarın daha umutları körelmeye başlamamıştı. O yüzden her zaman destek vardı homurdanmalar yerine. Deplasmanda ise buna karşı duruş göstermek için hem futbolcunun sahaya birşey koyması gerekir hem de kenardan teknik direktörün de müdahale etmesi, futbolcunun ortaya koyduklarını yönlendirmesi gerekir. Ama görülen o ki bu iki unsurda olmayınca biz taraftara statda ya da televizyon karşısında kahrolmak düşer.
Altyapıya yatırım yapmayalım, alabildiğimiz kadar ucuz oyuncu alalım, fazla para harcamadan takım kuralım, biletleri de Süper Lig takımlarının fiyatlarına yaklaştıralım. Bizi zor günlerden kurtardıkları için başkanın ve onun profesyonellerinin yaptığı hiçbir şeyi eleştirmeyeceğiz diye bir kural yok. Maalesef görülen o ki takımın kuruluşundan, transferlere kadar çoğu alan da yetersizlik göze çarpıyor. Biz Göztepe taraftarları olarak o kadar eziyet çektik ki. Bu yüzden futbolu da, futbolcunun da takım için mi cebi için mi oynadığını çok iyi anlarız. O yüzden belki de Türkiye'de sayıdaki taraftar kitlesinden biriyizdir bu açıdan. Sayın karar vericilerin de taraftar tepkisine karşılık verirken bunları da göz önünde bulundurmaları bundan sonraki süreç için daha sağlıklı bir ortam oluşturulmuş olur.
Son söz futbolculara. Oynadığınız kulüp Türkiye'nin en büyük kulüplerinden biridir.Taraftarının ünü ülke sınırları dışına çıkmıştır. O yüzden çoğunuzun kariyeri ne bu kulübe ne de bu taraftara saygısızlık yapmaya yetmez -ki zaten dünyada daha öyle bir kariyer yok - buna izin vermez. Hepiniz transfer taksitlerinizi gününde alıyorsunuz, deplasmanlara gittiğinizde en güzel otellerde kalıyorsunuz. Ama en önemlisi de Göztepe'de oynuyorsunuz. Bunun gururu ileride size yeter ama siz de bu formanın hakkını verin. Maç kazanılır ya da kaybedilir. Sonuçta bu bir spor. Bunun telafisi de olur, mazereti de olur. Hakem deriz, zemin deriz, hava deriz, unuturuz. Ama ruhsuzluğun, formaya saygısızlığın, boşvermişliğin telafisi de özrü olmaz. Eğer hala bazı yerler eksik kaldıysa 12 yıl önceki bu kadroyu ve şampiyonluğun hikayesini araştırın ya da etrafınızdaki Göztepelilere sorun.

1 Kasım 2011 Salı

Başlarken

Merhaba internet sakinleri
Bu blogta çoğu zaman Göztepe bazen de hayatla ilgili konuşacağız. Şimdiden hepinize teşekkürler.