29 Eylül 2012 Cumartesi

Çözümü İstemek

Perşembe akşamından beri aklı başında her Göztepeli'nin olduğu gibi benim de canım sıkkın. Aslında son birkaç yıldır süregelen durumun artık herkes tarafından çok büyük sorun olarak görülmeye başlandığını düşünüyorum. İnternetteki yorumlar bunu gösteriyor. Yazıya başlarken belirtmeliğim ki hiçbir taraftar organizasyonuyla organik ya da resmi bir bağım yok. Fikri olarak mevcut durumda birine dahil olmam da imkansız.


Kupa maçı olmasına rağmen fena sayılmayacak bir kalabalık toplanmış, öğrenci-genç ağırlıklı bir tribünde aklı başında insanlar ve ceberrut çevik kuvvet korkusu olmasa ciddi olaylar çıkabilir hatta kan bile dökülebilirdi. Neyi paylaşamadıklarını inanın anlamıyorum. Aynı tarafı desteklerken, görünürdeki amaç aynıyken kendi tarafındaki insanı resmen düşman olarak görüp onu etkisiz hale getirmeye çalışmak, omuz omuza haykırdığın arkadaşına karşı duyulan bu kör öfkenin amacı ne olabilir zihnimin sınırları bile cevabı bulamadı. Aklıma gelen iki şey var. Ya ortada çıkar var ya da saplantılı obsessif bir sevgi hali. Yani benim sevdiğimi benden çok kimse sevemez hatta benden başka kimse sevemez düşüncesi. İkinci ihtimalin çok romantik olduğunu kabul ediyorum ancak yaşanılan onca kötü olaydan sonra yönetimden nemalanan taraftarların olabileceğini düşünmek istemediğim için aklımın bir oyunu da olabilir bana.


Çok çabuk bölünüyoruz. Aslında amacın bir olması, sesin tek çıkması, tepkinin tek bir şey için olması gerekirken gelinen bu noktada artık amacın ne olduğu ya da ne için haykırıldığı çok karışık bir hal aldı. Stada maça gelenlerin bir kısmı karşılıklı birbirine bağırarak herhalde deplasman takımının seyirci eksikliğini gidermek istiyorlar sanırım. Geriye kalanlar ise bir gözleriyle maçı izlemeye çalışırken bir gözleriyle de acaba tribünün diğer tarafında ne olacak, polis ne zaman girecek tribüne diye yay gibi geriliyor. Maça çocuğuyla, eşiyle, kız arkadaşıyla, küçük kardeşiyle gelenlerin sıkıntısını anlatmaya gerek bile yok. Sonra neden seyirci sayısı artmıyor diye soruyoruz ya sorunun kaynağı hepimizde maalesef.

Gelelim mevzunun çözümüne. Herkes kendince bir çıkış yolu düşünüyordur. Benim çözümüm biraz daha geniş. Kaç tane grup ya da topluluk varsa bir araya gelip kendi içlerinden ya da hepsinin saygı duyacağı birini lider olarak seçmeli. Bu amigo falan değil direk tribün lideri olmalı. (Ultraslan'ın eski lideri rahmetli Alpaslan Dikmen gibi.) Grubun adı önemli değil.Tek çatı altında bu çatıyı oluşturanlarda belli sınırlar içinde faaliyetlerine devam edebilirler. Tribündeki tezahüratlardan deplasman organizasyonlarına kadar her şey de tek vücut olarak hareket etmek bu işin çözümü için bence en önemli adım olur. Tabi yanında gruplardan birer arkadaş olsun ki sıkıntıları, şikayetleri, önerileri tartışabilsinler. Tabi öncelikle bu kişiye herkesin saygı duyması  ve kabul etmesi olmazsa olmaz şart.
İkinci adım ise deplasman organizasyonlarının düzeltilmesi. Deplasman maçlarına neden gidildiğine karar verilmeli .Armayı yalnız bırakmamak, futbolcuları yüreklendirmek için mi yoksa mevzu çıkarmak için mi? Deplasmanda bir şekilde kavgaya karışan genç çocuklar İzmir'de tribünde ali kıran baş kesen oluyor. Bu noktadan sonra onların kontrolü daha da zorlaşıyor.
Son olarak da tribünde kendi içimizde bir kontrol mekanizmasını yaratmamız lazım. Tribünde olay çıkaran, rahatsız edecek kadar kontrol dışına çıkmış insanları bir şekilde bize uymalarını sağlamamız çok önemli. Biz ne kadar görmemezliğe gelirsek Gölcük maçındaki manzarayla daha sık karşılaşırız. Sorunun kaynağının hepimiz olmasının sebebi de budur.Zaman artık tartışma değil çözüm zamanı. Tabi herkesin kendine sorması gereken en önemli soru "Çözümü istiyor muyuz?"
Uzun lafın kısası tribün grupları da karar vermeli. Biz neden varız? Ne için bağırıyoruz? Amacımız ne? Eğer aralarında bu sorulara Göztepe dışında başka bir cevap veren varsa- ki ben olduğunu tahmin etmiyorum-aralarından hemen uzaklaştırmaları lazım. Yoksa da güçlerini kendi aramızdaki iktidar kavgalarına değil de  Göztepe için kullanmalarının zamanı geldi. Bu sene kadro iyi eğer tribünde bütün olursak hem daha kalabalık oluruz hem de daha güçlü oluruz. İşte o zaman kimse duramaz karşımızda.
Yazının sonu: Göztepe bir semt takımı olarak kurulmuştur ancak zamanla bütün İzmir'in takımı olmuştur. Göztepe'nin doğduğu yer Güzelyalı ise yaşadığı yer bütün İzmir'dir, sahibi İzmir'dir. Ancak şunu kimse unutmasın ki eğer Güzelyalı olmasaydı O sıkıntılı zamanlardan Göztepe çıkamazdı, kapanır giderdi.

16 Eylül 2012 Pazar

Maçtan Fazlasını Kaybetmek


Bazen bir maç kazanarak ya da kaybederek lig sıralamasından daha önemli sonuçlarla karşılaşırız. Bu maçla beraber aklı başında Göztepelilerin bile "acaba geçen senenin tekrarı mı?" diye düşündüklerini tahmin ediyorum. Bu mağlubiyette de 3 puandan fazlasına mal oldu. Hocaya olan güven azalmaya başladı. Daha 3. hafta ama görüne köy ne kılavuz istiyor ne de tabela. Hafta içi futbol takımının patronunun "Golü ben mi atayım?" açıklaması aslında göründüğünden daha fazla anlam içeriyor. Antrenörün görevi takımının kazanması için gereken taktiği, sistemi, kadroyu vs. sahaya sürmek. Ama maça sadece 1,5 forvetle çıkıyorsan ve gol atmak için stoperlerin arasındaki Bedi'ye atılan uzun toplardan başka formülünüz yoksa tepkilere karşı hazır olmalısınız. Bedi maçtan sonra dese ki " Hoca golü atmak için asisti de ben m yapayım?" hocanın cevabı ne olur çok merak ediyorum. Kazanmaya gittiğiniz bir deplasmanda 4 tane aynı tip orta hasa oyuncusuyla oynamaya kalkarsanız daha ilk yarıda havlu atarsınız. Kadroda ofansif orta saha olarak alternatifimiz yok ama bunu kanat oyunlarıyla çok rahat telafi edebiliriz. Halil'in şu maçta oynayan 14 adamdan daha kötü oynayabileceğini zannetmiyorum. Halil'in olmadığı kadro da Yasin'in olması çok ironik.
Kalede Kazım saha içinden kombine almış gibi. Tsyd'deki Altay maçında da bu maçta da gelen topları sadece izliyor. Kalede umursamaz ve soğuk duruşu da güvensiz yaratmaktan başka bir şey değil. Ayrıca kalede rotasyon olmaz. Bir hafta o bir hafta bu yaparsanız kaleciler form tutamaz sonra da rakipler bize jeneriklik goller atar. Defansla uyumu da pek sağlayamamış gibi. İstikrar özellikle savunmak için çok önemlidir. Beraber oynama alışkanlığı olmadan savunmada başarılı olmak hayalden öteye geçmez. 
Madem forvette geçen seneden İbrahim Şahin tutulacaktı kadroda Bradley'de kalsaydı. Bedi iki deplasmandır kolay pozisyonları atamıyor. İddiam şudur ki Bradley, Bedi'nin atamadığı pozisyonları atardı. Yasin için söyleyecek pek bir şey yok ama A takım idmanlarında yer alması şu anki formuyla bile zor. Israr edilecekse Halil'de ve Ali Kuçik'te ısrar etmeli hoca. 
Son olarak bu takımı Hüseyin Kalpar kurdu. Yani başarıdaki ödül gibi başarısızlığın da faturası hocanın üstünde. Yönetimden gelecek tepkileri de taraftar tepkisini de göğüsleyebilecek mi çok merak ediyorum. Hocanın geçmişine bakarsak bu eleştirilere tepki gösterebilme ihtimali var. O zaman işte her şey daha da sarpa sarar. 
İlk üç hafta itibariyle Göztepe taktiksel olarak krizde ve bu krizin tribünlerden tepki olarak sahaya yansıması ilk kötü sonuca bağlı. İlk olarak çözümün takım içinde aranacağını tahmin ediyor. Kadro ve taktik değişiklikleriyle belli bir aşamaya gelmeye çalışacaktır hoca. Ancak yine de herkesin kolay yoldan taraftarı sabırsızlıkla suçlamak yerine şapkayı önlerine koyup çıkış yolunu bulmaları şart ya da yeni bir yol bulmaları gerekiyor.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Atalay Abi


Atalay gideli 16 yıl olmuş. O eylül sabahı zihnimde sanki dün gibi. Karşı apartmandan Murat Abi'nin sesi titreyerek babama seslenmesi ve "Abi Atalay ölmüş" demesi ve hıçkırarak içeri koşması. 10 yaşındaki benim daha önce karşılaşmadığım bir şeydi. Kendimi bildiğimden ilk defa ölümle karşılaşıyordum. Sanki mahallemden bir komşum, bir abim öbür tarafa göç etmiş gibi hissettim. Az karşılaşmamıştık Gürsel Aksel'de. 10 yıllık bedenimin göğüsünde derin bir boşluk hissetmiştim. Tabi o zaman bilmezdim boşluk ne eksiklik ne. Büyüyünce anladım bu kötüleri. Gidenlerin mutlaka ve mutlak bir yerlerde bıraktıkları izleri büyüyünce tanıdım. Atalay'ın da gidişi de bende ki izlerden biridir.
Daha fazla ne nasıl anlatılır bilemiyorum. Çok bulanık anılarım var o zamanlarla alakalı. Sadece hatırladığım her golünden sonra tribüne koşan, Göztepe armasını seven ve onun için oynayan güzel bir insandı. Gidişi çok erkendi. Kendi hayatı içinde, bizim içinde çok erkendi. İnternette karşılaştığım Göztepeli bir kardeşimin yorumu belki de en dokunaklısı "Atalay gelecekti, dertler bitecekti". Ne Atalay çıktığı seyahatten dönebildi, ne ailesinin dertleri ne de Göztepe'nin dertleri bitti. Hatta kalanlar için gidenlerin boşluğu her gün daha da artar.
Atalay Abi sen bizi yukarıdan Gürsel Kaptan'la izliyorsun. Belki de o bizde kızdıkça onu sakinleştiriyorsun, bizi savunuyorsun. Belki de Göztepe Efsanesi'ni ilk ağızdan dinliyorsun. Neyse sen merak etme. Kulubün unutsa da ya da aklından çıksa da bu taraftar, bu arma durdukça sen de buradasın Atalay Abi Gürsel Aksel'de, Alsancak Stadı'nda, Güzelyalı Sahili'ndesin, Antalya Stadı'nda da beraberdik, sen de ağladın bizimle beraber Aliağa maçıyla amatöre düşerken de. İsyan Marşı yazılırken sen de oralardaydın, beki de fısıldadın bir iki satır.  Aramızdasın Atalay Abi, hep bizimlesin.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Yeni Sezon


Yorucu bir transfer döneminin ardından sezon başladı ve 2 haftayı geride bıraktık. Göztepe 2 haftada 0 puanda ama ışık var çok parlak. Önce transfer dönemini biraz irdeleyelim.
1 Temmuzdan bugüne kadar -hatta bu yazıyı yazarken bile bir transfer daha katılabilir takıma- bir Göztepe klasiği olarak yeni sezon için 14 yeni transfer yapıldı. Bir o kadar da giden var.Her ne kadar bir çoğumuz bu durumdan memnun olmasak da hala en azından kanıksadık. Yönetenlerin her yaptığı plan sezonluk ve çok iyi planlanmadığı için bu tür toplu değişmeleri görmemiz çok normal. Hatta geçen sezon olduğu gibi devre arasında bile tamamen değişiklik yaşadık. Gelen isimleri tek tek açıklamayacağım. Bazılarını zaten Tsyd dahil 4 maçta da izledik bazılarını ara sıra. Genel olarak ise defans dörtlüsü dışında alternatifli bir kadro oluşturulduğunu söylemek mümkün. Ancak defansta uzun süreli bir sakatlık takımı olumsuz yönde etkileyebilir. Onun dışında orta saha ve forvette geçtiğimiz yıllara göre daha geniş ve kaliteli oyuncular transfer edildi. Kalede çok ekstra bir  form düşüklüğü olmazsa sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Orta saha bence ligin en dengeli orta sahalarından biri ama bir ofansif yönü kuvvetli oyuncuyla tamamlanabilirdi fakat bu haliyle bile bence yeterli. Forvette ise tek sıkıntı İbrahim Şahin. İlk geldiğinde de transferine anlam verememiştim gidenlere bakınca bu takımda kalmasına da anlam veremiyorum.

Gelelim futbolun dışındakilere. Yönetim geçen seneki tecrübeden sonra bu sezon ki tecrübeden sonra bu sezona daha hazır girdi. Teknik direktör olarak tecrübeli bir isim seçildi. Transferlerin çoğu da hocanın isteği çerçevesinde yapıldı.  Kombine fiyatları da bir çok taraftarın bütçesine uygun belirlendi ancak tahminlerin altında kaldı. Forma sponsoru olarak dünyaca ünlü bir markayla anlaşılması da ilk başta önemsiz bir ayrıntı olarak görünüyor ama vizyonumuzun bir göstergesi olarak gayet önemli. Artık bundan sonrası sahadaki futbola ve bize tribüne kalıyor. Sahadaki futbolu yönetmek veya karışmak bizim işimiz değil ama tribünümüzü düzeltebiliriz. Zira tribündeki en ufak karışıklık hem emniyet hem de basın tarafından acımasızca cezalandırılıyor. Bununla ilgili gelecek günlerde bir yazı planım var.
Son olarak artık kulübümüze üye olsak fena olmaz. Bununla ilgili de bir inceleme planım var.
Yeni sezona iyi başlamadık ama en iyi yerde bitireceğimizi düşünüyorum. Bu takıma ve bize güveniyorum.